Ekselanslarının Vedası ve TVF’nin Erasmus+ Proje Başarısı
Köşe Yazarımız Onur Hoşnut, yeni yazısı ile sizlerle...
Merhaba Sevgili Voleybol Severler,
Başlık sizi yanıltmasın, konumuz aramızdan ayrılan İngiltere Kraliçesi değil, birkaç gün önce aktif tenis kariyerini görkemli ve her sporcuya nasip olmayacak bir törenle sonlandıran ekselansları Roger Federer. Tenisin son 20 yılında çok büyük iz bırakan Federer, aslında kazanmış olduğu şampiyonluklardan çok daha fazlası olduğunu göstererek ve uzun yıllar unutulmayacak, belgesel film tadında bir jübile maçıyla aktif sporculuğa veda etti. Öyle bir veda ki genç sporculara bir eğitim videosu olarak dahi izlettirilebilir.
Sporu sevmemizin en büyük motivasyonlarından birisi kuşkusuz rekabet kavramı. Desteklediğimiz takım ya da sporcunun kazanmasıyla birlikte, biz de kazanmış kadar seviniyoruz ya da tersi gerçekleştiğinde üzülüyoruz. Rekabet kavramının erkekler tenisinde son 18 yılda vücut bulmuş hali ise Federer – Nadal rekabeti olmuştu ve buna daha sonra Djokovic’in (zaman zaman diğer yıldızların) eklenmesiyle daha da keyifli bir hal almıştı. İlk kez 2004 yılında karşı karşıya gelen Federer ve Nadal, bugüne kadar geçen süre zarfında, birçok Grand Slam finali de dahil olmak üzere birbirlerine rakip oldular ve tenis tarihinin rekorlarını yeniden yazdılar. Dünyanın en büyük sportif rekabetlerinden birisine imza atan ikili, geçen yıllar içinde dostluklarını da ilerlettiler. 2016 yılında “Rafa Nadal Tenis Akademisi” nin açılışına Federer’in onur konuğu olarak katılmasıyla, birbirlerine duydukları saygı ve sempati perçinlenmiş oldu. Bu dostluğa yakışan bir vedayı, yaşayan bir başka efsane tenisçi Rod Laver adına düzenlenen turnuvada, Laver Cup’ta, çiftler karşılaşmasında birlikte yer alarak gösterdiler. Jübile maçında, diğer büyük rakipleri Djokovic, Murray ve genç kuşak tenisçiler hemen yanlarında onları destekliyordu. Her ne kadar bu maçı kaybetmiş olsalar da eminim herkes bu maçın sonucunu değil, maçtan sonra gerçekleşen törende dökülen gözyaşlarını ve duygu yoğunluğunu hatırlayacaktır. Hem salonu dolduranlara hem de ekran başındakilere duygusal anlar yaşatan bu veda, dev bir rekabetin nasıl centilmence yürütülebildiğini ve dostluğun rekabete nasıl galip geldiğini göstermesi açısından, gençlere örnek teşkil etmelidir. 2022 yılında dünyanın en çok kazanan 7. sporcusu olan Federer’in (ki ilk 50 içinde başka bir erkek tenisçi yer almamaktadır) amatör ruhunu son maçına kadar nasıl taşıdığı takdire şayandır.
Dilerim ki benzer örnekler çoğalsın ve fair-play ruhunu desteklesin. Sporu sadece kazanmak ve kaybetmek ekseninde değil bu gibi sahnelerle yaşayalım ve yeni kuşaklara aktaralım.
TVF’nin Erasmus+ Proje Başarısı
Sporu geniş kitlelere yaymak, özellikle de spora katılma olanaklarına görece daha az sahip olan gençlere ulaşmak için geliştirilen politika araçları, geçmişe oranla artık daha fazla ve ilgili kurumların sundukları destekler de o oranda artıyor. Bu kapsamda yararlanılabilecek kaynaklardan birisi de ülkemizin yıllardır aktif olarak katıldığı AB projeleri. AB proje programlarından kuşkusuz en bilineni Erasmus+ Programı ve bu çerçeve altında, hem gençlik alanında hem de doğrudan “spor” başlığı altında sunulacak projelerle, yukarıdaki amaç kapsamında sporu bir sosyal içerme aracı olarak kullanmak mümkün.
TVF’nin bu projelere aktif olarak katılma vizyonu çerçevesinde, son yıllarda koordinatörlüğü İtalyan Voleybol Federasyonu tarafından yürütülen iki projeye ortak olarak dahil olunmuş ve proje faaliyetleri başarıyla gerçekleştirilmişti. Erasmus+ Spor başlığı altında gerçekleştirilen “Sit 2 “Play” ve “Sport 4 Rules” projelerinin ardından, bu kez TVF proje ekibince koordinasyonu sağlanacak ve doğrudan yürütücü olunacak, Erasmus+ Gençlik projesi sunuldu ve geçtiğimiz hafta ilan edilen sonuçlarla, projenin Ulusal Ajans Başkanlığınca (AB Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı) desteklenmeye layık görüldüğü duyuruldu.
Bu yıl, bir spor federasyonunca yürütülecek tek gençlik projesi olan “Advan+AGE” ile kısıtlı imkânlara sahip ve toplum bağları güçlü olmayan, çeşitli dezavantaj gruplarından gençlerin voleybol vasıtasıyla sosyal entegrasyonunun sağlanması hedefleniyor. Ayrıca, voleybol aktivitelerinin yanı sıra çeşitli çevreci, eğitici ve kültürel aktiviteler ile gençler arasında sosyal bütünlüğün sağlanması ve “dezavantajlı” gençlerin önündeki engellerin ortadan kaldırılması amaçlanıyor.
Bu ve benzeri girişimlerin artması, alışılagelmiş spor yönetimi kavramının, dünyada ve ülkemizde farklı bir boyuta taşınmakta olduğunu göstermesi açısından önem arz ediyor. Birden çok ve birbirinden farklı kuruluş amaçlarına, statülerine ve dahi coğrafi konuma sahip olan kurum, aynı hedefler doğrultusunda ulus ötesi işbirliği yaparak projeler geliştirebiliyor. Bu girişimleri sürekli kılmak, spora hizmet edecek yeni kaynaklara ve paydaşlara ulaşılmasını sağlayacağı gibi, yeni fikirlerin hayata geçirilebilmesi için finansal olanaklar da sunacak. Bu yıl Erasmus+ Spor programı kapsamında yapılan başvurularda ülkemizden proje sunan kurumlar, toplamda 20 koordinatörlük ile yaklaşık 1,5 milyon Avroluk bir hibe desteği almaya kazandı ki bu şu ana kadar ulaşılmış en yüksek miktar. Bu projelerde yıllar içinde daha da yüksek başarı sağlanmasını ve sağlanan olanaklardan her geçen gün daha çok sayıda gencimizin yararlanmasını yürekten diliyorum.
Saygılarımla,
Onur Hoşnut