ManşetRöportaj

Farklı toplumsal ve kültürel sınıflara sahip yapısıyla Milli Takım önemli mesajlar veriyor

PUNTO’nun Millî voleybolcu Bahar Toksoy Guidetti ile kız çocuklarının spor alanındaki varlığı üzerine gerçekleştirdiği röportajı sizlerle paylaşıyoruz:

“Bir yetişkinin özgür olma isteği, çocukluğunda oynadığı oyunlar kadardır.” – Bahar Toksoy Guidetti

Millî voleybolcu Bahar Toksoy Guidetti ile kız çocuklarının spor alanındaki varlığı üzerine bir röportaj gerçekleştirdik.

Spor akademisi kurmanızdan yola çıkarak soruyorum: Bir sporcunun hayatına baktığımızda profesyonel olmak için hayatında spordan başka hangi farklı alanların olması önemli? 

Profesyonel kariyerimde 18 seneyi geride bırakırken, yetenek ve azimden fazlası olduğunu anladığımı söyleyebilirim. Sporcunun duygusal zekasının ve farkındalığının yüksek olması gerekiyor. Bir diğer ifadeyle duyguları gözlemleme ve tanımlama becerisini geliştirmesi gerekiyor. Ama bunu sadece öz farkındalık üzerinden; yani sporcunun kendisini iyi tanıması, kapasitesinin, güçlü ve zayıf yönlerini iyi bilmesi anlamında söylemiyorum.

Hayata, insanlara, canlılara ve etrafında olan bitene karşı algılarının açık olmasını da kastediyorum. Çünkü sadece kim olarak doğduğumuz değil; karşılaştığımız zorluklar, engeller, önyargılar, olumsuzluklar kişisel gelişimimizi, hayat kalitemizi, hedeflerimizin büyüklüğünü, hayallerimizin rengini, sonuç olarak da kim olduğumuzu belirleyen faktörler. Bütün bunları görmezden gelerek sadece kendi performansınıza odaklanmak, hiçbir meslekte başarılı ve mutlu olmanız için yeterli değil. O nedenle de kurduğum akademide, iyi birer sporcu olmanın ötesinde, istedikleri her alanda başarılı olabilecek cesarete, özgüvene ve donanıma sahip kız çocukları yetiştirmek için çaba gösteriyorum.

“Ülkenin spor kültürünün de çocukların sporu nasıl algıladıkları üzerinde çok büyük etkisi oluyor.”

Konu çocuk olunca oyun ve eğlence odağını görmezden gelemiyorum. Akademi gibi ciddi bir kelimenin altında spora ne kadar eğlence odaklı yaklaşabiliyoruz? 

Spora başlayan çocukların nerdeyse %70’i, 13 yaşına gelmeden sporu bırakıyor. Sporu bir oyun olarak görmeyen yetişkinlerin bunda büyük bir payı olduğunu gözlemliyorum. Çocuğu spor yapan her ebeveyn, öyle ya da böyle çocuğunun başarılı olmasını, madalyalar kazanmasını, şampiyonluklar yaşamasını ve genç yaşta büyük paralar kazanmasını arzu ediyor. Bu yollardan geçmiş bir sporcu olarak, bu hayali anlayabiliyorum. Ancak bir çocuğun sağlıklı, huzurlu ve vicdanlı bir yetişkine dönüşmesi bunların hepsinden önemli, ve bu saydıklarımın hiçbiri mutluluğun garantisi değil. Sadece ebeveynler değil spor okullarının, kulüplerin, yöneticilerin, sporcuların, antrenörlerin, hakemlerin, seyircilerin, ülkenin spor kültürünün de çocukların sporu nasıl algıladıkları üzerinde çok büyük etkisi oluyor elbette. Spor dev bir endüstriye dönüştüğü için özünde ‘oyun’ olduğunu hatırlamak ve hatırlatmak hiç de kolay değil.

Profesyonel sporcu ebeveynler olarak, Bahar Toksoy Guidetti Akademi’yi kurarken oyun ve eğlence odağından hiç taviz vermedik. Akademiyi hayata geçiren ekip olarak şuna inanıyoruz; bir yetişkinin özgür olma isteği, çocukluğunda oynadığı oyunlar kadardır. Çocuklar zaten A Millî Takım baş antrenörü ve yardımcıları ile antrenman yapacak olmanın stresini yaşıyordu, onları rahatlatmak için antrenmanları disiplinli, rekabetçi ama bir o kadar da eğlenceli planladık. Antrenmanlar arasına koyduğumuz bilim, doğa, sanat atölyelerdeki eğitmenler de, panellerdeki konuşmacılar da bizimle bire bir aynı bakış açısındaydı. Herkes kendi uzmanlık alanını o kadar çok sevdirsin ki, bu akademinden çıkan her bir çocuk profesyonel sporcu da olabilirim tiyatrocu da, bilim insanı da olabilirim iş insanı da desin istiyoruz. Akademinin müfredatının Birleşmiş Milletler tarafından rol model olarak gösterilmesinin nedeni tam olarak bu.

“Eşitlik ve adalet için mücadele etmek sadece biz kadınların değil, tüm insanlığın sorumluluğu.”

Spor alanında cinsiyet eşitliği odaklı aktivist eylemler gerçekleştiriyorsunuz. Kız çocuklarına fırsat eşitliği yaratmak adına bir akademi kurmak geçmiş tecrübelerinizle ne kadar alakalı? 

Aslında tamamen bununla alakalı diyebilirim. Bir kadın sporcu olarak bu mücadeleyi yıllarda kendim için verdim. Ama kızım doğduktan sonra hayata farklı bakar oldum, nasıl bir dünyada büyüyeceğini, nasıl bir genç kız olacağını, nasıl bir geleceği olacağını düşündükçe harekete geçmem gerektiğini hissettim. Sadece kendim için mücadele vermenin ötesinde, eşitlik ve adalet için mücadele etmem gerektiğini fark ettim. Çocuğunuz olunca hayal ettiği her şeye kavuşsun, potansiyelini gerçekleştirsin, mutlu olsun istiyorsunuz. Ama bunu başka çocuklar için sağlayamadığınızda, aslında kendi çocuğunuz için de sağlayamıyorsunuz. Giovanni ile birlikte dezavantajlı bölgelerdeki çocuklara voleybol öğretmeye gittiğimiz de çok daha iyi anladım. Dünyanın herhangi bir yerinde, tek bir kız çocuğu bile adaletsizliğe maruz kalıyorsa, hayallerine ulaşmasının önünde toplumsal engeller varsa, bunun sizin çocuğunuzun da günün birinde farklı şekillerde başına geleceğinden kuşkunuz olmasın. Eşitlik ve adalet için mücadele etmek sadece biz kadınların değil, tüm insanlığın sorumluluğu.

“Başarılarımızla ilham kaynağı olmanın yeterli olduğunu düşünmek büyük bir hata, ilhamdan çok önlerindeki engellerin kaldırılması ve fırsat eşitliği yaratılmasına ihtiyaçları var.”

“Kız çocuklarının profesyonel sporcu olmasının önündeki engelleri kaldırabilme ihtimali” ile yola çıkmak çok kıymetli bir çaba. Bu engellere takılmamak için çocuklar bireysel olarak ne yapmalı? 

Kız çocuklarının bu konuyla ilgili pek söz hakkı olmuyor tahmin edeceğiniz gibi. Maalesef günümüzde çoğu kadının bile buna hakkı yok. Bu sebeple eğitimin başladığı yer olan aileye çok büyük görev düşüyor. Kız çocuklarını kırılgan, çekingen, sessiz, edepli ve en kötüsü de bir erkeğe muhtaç yetiştirmek geleneklerimizde var. Bu algının değişmesi şart. Çünkü çocukların karakteri çok küçük yaşlarda ailelerinde aldıkları eğitim ile şekilleniyor. Bazen biz onlara ulaştığımızda kafalarında kalıplaşan normları değiştirmemiz bazen mümkün olmuyor. Hatta bizi dinliyorlar, hayatlarını değiştirmek istiyorlar fakat aile ve çevre baskısı sebebiyle bunu yapmaya cesaret edemiyorlar.

Bitlis, Elazığ gibi şehirlerde köylere, kasabalara gidip oradaki çocuklarla vakit geçirdiğinizde bunu daha iyi anlıyor insan. Başarılarımızla onlara ilham kaynağı olmanın yeterli olduğunu düşünmek büyük bir hata, onların ilhamdan çok önlerindeki engellerin kaldırılması ve fırsat eşitliği yaratılmasına ihtiyaçları var. Biz her ne kadar güçlü olun, hayallerinizin peşinden gidin, olumsuz konuşanlara kulak asmayın desek de, esas düşüncelerini, önyargılarını değiştirmemiz gerekenler aileleri, özellikler de babaları, ağabeyleri, erkek kardeşleri.

Siz hayatta ve voleybol sahasında karşılaştığınız eşitsizliklerle nasıl başa çıktınız? 

Kızını küçük yaşta voleybol topuyla tanıştıran, antrenmanlara taşıyan, bıkmadan usanmadan bekleyen fedakar bir baba ve sağlık sorunlarım nedeniyle sporu bırakmam gerektiğinde ‘bir çocuk bu kadar çok sevdiği şeyi bırakırsa hiç iyileşemez.’ diyen öğretmen bir annenin çocuğuyum ben. Dediğim gibi, bir çocuğun hayata hazırlanmasında ailenin çok büyük bir payı var. İnsan yavrusu, doğadaki tüm canlılar arasında en savunmasızı, en başkasına muhtaç doğanı. Ne ekerseniz, ona dönüşüyor.

Ben kendi doğruları olan, kalıplara sıkıştırılamayan, hayal ettiklerinin peşinden koşmaya cesaretlendirilen bir çocuk olarak yetiştirildim. O nedenle de bana sunulan fırsatlar çerçevesinde bir çok eşitsizliğin üstesinden geldim. Ama bir kadın sporcu olarak belirli bir seviyeye gelebilmek için erkek meslektaşlarımdan daha çok çalıştım, daha çok fedakarlıkta bulundum, daha çok şeyden vazgeçmek zorunda kaldım, onların maruz kalmadığı şeylere de maruz kaldım. Zaten esas mesela bu. Başarılı kadınların bunları normalleştirmesi. Ben başardım, siz de başarabilirsiniz dediğinde – iyi de erkek olsaydın aynı şeyi çok daha kolay başarabilecektin, buradaki adaletsizliği biz yükledik, neden bizden sonraki nesiller de yüklensin? demek geliyor içimden. Vermemiz gereken eşitlik mücadelesi bu.

“Sporda cinsiyet eşitliği aslında yönetimsel bazlı cinsiyet eşitliğini sağlayarak sağlanabilir.” açıklamanızdan yola çıkarak: voleybol sahasında kadınların sporcu olarak ön plana çıkması ama yönetim olarak erkek yöneticilerin olması size ne ifade ediyor? 

Millî takımın son 15 yılda dünya çapında hızlı ve istikrarlı bir şekilde başarı elde etmesi, kadın voleybolcuların hak ettikleri takdiri görmeye başlamasına neden oldu. Fakat buna rağmen belirttiğiniz gibi kadınlar, diğer branşlarda olduğu gibi voleybolda da karar verme, yöneticilik ve liderlik gerektiren pozisyonlarda yeterince temsil edilmiyor. Bunun birden fazla nedeni olabilir; yeterli fırsatın sunulmuyor olması, hak ettikleri noktaya gelebileceklerine inanmıyor olmaları, rol modellerinin olmaması. Hatta ne acıdır ki, kadınların cinsiyet eşitsizliğine olan inancının da bunda payı var. Erkekler daha iyi antrenör olur, daha iyi karar verir, daha profesyonel çalışır gibi ön yargılarla büyütülüyorlar.

Millî takımın son 15 yılda dünya çapında hızlı ve istikrarlı bir şekilde başarı elde etmesi, kadın voleybolcuların hak ettikleri takdiri görmeye başlamasına neden oldu.

Ebrar Karakurt, Eda Erdem, Meliha İsmailoğlu gibi şu anki millî takımdaki oyuncu profillerinin farklı toplumsal ve kültürel sınıflara yakınlığı, gelecek yeni jenerasyon için nasıl bir etki yaratabilir? 

Millî takım, dediğiniz gibi hem farklı sınıflardan bireyleri barındırmasıyla hem de çok genç bir yapıya sahip oluşuyla topluma çok önemli bir mesaj veriyor. Spor herkes içindir. Bu hepimizin benimsemesi gereken en önemli şey. Sporun cinsiyeti, rengi, ırkı yoktur; mesleklerin ve hayatın diğer alanlarının da olmadığı gibi. Millî takımımız hem aldığı tarihi başarılarla hem de bu gibi özellikleriyle gençlere ne kadar farklı olsalar da ortak bir amaç uğruna birlikte çalışabileceklerini, farklı kültürlerden gelen ve değer yargıları olan insanlara saygı duymayı, empati kurmayı gösterdi.

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu